İkinci Dünya Savaşı Milli Müzesi (Muzey Velikoy Otechestvennoy Voynı)
İkinci Dünya Savaşı Milli Müzesi, Kiev’in tarihi bölge Peçorskaya’nın kenarında Dnyepr Nehrinin sağ kıyısında bulunmaktadır. Müzenin açılışı; 9 Mayıs 1981 yılında Zafer Bayramı’nın kutlandığı günde Leonid Brejnev tarafından gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı Milli Müzesi, Ukrayna’nın en büyük müzesi olup 300 binden fazla esere sahiptir. Savaşın gerçekleri ve acımasız yüzünü yansıtan bu eserler, sadece Ukrayna halkına değil, tüm yabancı ziyaretçilere bir insanın ne kadar vahşi ve gaddar olabileceğini hatırlatıyor barış içinde yaşamamız için bu hatıraların önemini bir kez daha ön plana çıkartıyor.
2010 yılında bu müzeye, Nazilerin Kamenets-Podolsk’tan götürdüğü 1186 adet mektup geri iade edilmiştir. 1941 yılında yazılan o mektuplar 2010 yılına kadar Viyana / Avusturya müzelerinde sergileniyordu. Hiçbir mektup açılıp okunmamıştı. Mektuplar, Kiev’deki müze için getirildiğinde İnternet yolu ile yayınlanmıştı. Mektupların çoğu sahiplerini bulmuştur.
Şimdiye kadar İkinci Dünya Savaşı Milli Müzesi’ni 21 milyondan fazla ziyaretçi tarafından ziyaret edilmiştir.
Müzenin hemen yanına 102 metrelik Vatan Anası heykelini, müzeye götüren alt geçidin içinde ise vatanı korumak için ayaklanmış halkın taş heykelleri görebilirsiniz. Özellikle heykellerin yüz ifadelerine dikkat ediniz. Çaresiz ama aynı zamanda korkusuz ve kararlı yüzler, ziyaretçileri İkinci Dünya Savaşı zamanına götürmektedir.
Ayrıca, müzenin biraz gerisinde (müzeye giderken göreceksiniz) İkinci Dünya Savaşında kullanılan teçhizat ve araçları sergilemektedir.
Müze’nin çevresini ve İkinci Dünya Savaşı Askeri Donanım Sergisini görmek için tıklayınız
Pirogovo Halk Mimari ve Günlük Yaşam Açık Hava Müzesi
Pirogovo Halk Mimari ve Günlük Yaşam Açık Hava Müzesi 1969 yılında kurulmuştur. Fakat ziyaretçilere 7 sene sonra açılmıştır. Bu müzede 150 hektarlık bir alanda 300 den fazla Ukrayna’nın farklı bölgelerinden getirilmiş ve monte edilmiş 17.-20. yüzyıl köy evleri, ahşap kiliseleri, değirmenleri ve daha bir çok köy yaşamını yansıtan yapı ve eşyalar bulunmaktadır. Oradayken kendinizi yüzyıllar öncesine götürülmüş gibi hissedeceksiniz. Müze gittikçe büyümekte ve her sene daha fazla ziyaretçi karşılamaktadır. Bugün müzede 200’den fazla Ukrayna’nın her köşesinden getirilmiş köy yapıları bulunmaktadır.
Bayram ve tatil günlerinde Pirogova Müzesinde çeşitli eğlence ve aktiviteler düzenlenmektedir. Diğer günlerde ise milli kıyafetleri ile halk kültürünü tasvir eden müzenin zanaatçılarını görebilirsiniz. Zanaatçılar; o zamanın aletlerini kullanarak kumaş dokuyor, çanak çömlek yapıyor, diğer ustalıklarını gösteriyorlar.
Bunun dışında; ata binebilir veya saman yığınında gökyüzüne bakarak yatabilirsiniz.
İnanılmaz doğa güzellikleri ve geleneksel Ukrayna köy yemekleri ile unutulmaz zaman geçireceksiniz.
Pirogovo Müzesinin tanıtım videosunu izlemek için tıklayın
Pirogovo Müze Gezisi videosunu izlemek için tıklayın
Hakkında bilgi vermediğim ama çok önemli birkaç mekan daha: Eski Kiev’in 4 kapılarından biri olan ve günümüzede tek kalan Altın Kapı (Zolotıye Vorota), Vladimir Katedrali (Vladimirskiy Sobor), Mariğinski Palası (Mariinskiy Dvorets), Kievo Mogilyanskaya Akademiya.
Bir de Kiev’in güzeller güzeli Dnyepr Nehri’nin sahilinde yürüyebilir feribot gezisine çıkabilirsiniz.
Lviv Gezilecek Yerler
Şehir Ukrayna’nın batı bölümünde, Polonya sınırındadır. II. Dünya Savaşından önce, bu şehirde Polonyalılar ve Ukraynalılar birlikte yaşıyorlardı. Lviv uzun süre Polonya şehri olarak kalmıştır. Ancak, Polonya sınırlarının daha batıya kaydırılması ile Ukrayna sınırları dahil olmuştur. Kiev krallığı döneminde, şehir, Doğu Slav topraklarının ana şehri statüsüne ulaşmıştır.
Lviv, eski ticaret yolları üzerinde yer aldığı için hızla zenginleşmiş ve dönemin önemli yerleşim bölgelerinden biri olmuştur. Bu nedenle farklı devletlerin işgalleri sonucu sık sık el değiştirmiştir. Bu el değiştirmelerin sonucu olarak farklı kültürler bu şehirde bir arada yer almaktadır. Geçirdiği bütün tarihsel dönemlerin örneklerini koruyan bu şehir 14. yüzyıldan kalma haritalarda “Aslan Şehri” olarak geçiyor.
Polonyalı, Yahudi Alman, Avusturyalı ve Ukraynalılar burada yüzyıllarca birlikte yaşamıştır. Doğudan gelen tacirlerin konağı olan kent bugün de farklı uluslardan ve dinlerden insanların buluşma noktasıdır. Doğu ile batı, Katolik ile Ortodoks mezhepleri arasında kendi kültürünü oluşturan şehirde pek çok sayıda tarihi yapı bulunmaktadır.
Tarihi şehir merkezi, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Rınok Meydanı (Ploşçad Rınok)
Burada kendine has mimari özelliklere sahip binalar göreceksiniz. Öte yandan, şehrin farklı yerlerinde de, en az 4-5 etkinlik sürdürülmektedir ki, bunlar arasında filarmoni orkestrası konserleri, sokak dansçıları, opera söyleyenler görebilirsiniz. Bu meydandan binebileceğiniz tramvay ile şehrin her tarafını gezebilir ve önemli yerleri görebilirsiniz. Şehrin en kalabalık meydanı, günün her saatinde doludur. Meydanın tam ortasında; Belediye binasındaki kuleye çıkarsanız, şehrin güzel bir manzarasını izleyebilirsiniz.
Aziz Yura Katedrali (Sobor Svyatogo Yura)
Şehir merkezinde, St.Yura meydanındaki bu rokoko mimari stilindeki dini yapıdır, Avrupa’nın en göz kamaştırıcı yapılarından birisi olarak önem kazanmaktadır. Bu muhteşem yapı, 1744-1761 yılları arasında inşa edilmiştir. Yapının çan kulesinde bulunan çan, 1341 yılında yapılmış ve bu nedenle Ukrayna’nın en eski çanıdır. Geleneksel Ukrayna mekan düzenlemesi ile İtalyan barok tarzını birleştiren Ejderha Savaşçısı St. Yura Kilisesi, taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Kilise anıtsal heykel ve yontma sanatı ile süslenmiştir.
Dominik Katedrali (Dominikanskiy Sobor)
Dominik Katedrali, Lviv’deki en görkemli barok yapılardan biridir. Katedral’in altarını ahşaptan yapılmış yüksek havariler süslüyor. Sovyetler Birliği döneminde bu katedralin içinde Din ve Ateizm Müzesi işletiliyordu. Şimdi ise Dominik Katedrali, Aziz Evharistiya Kilisesi (Hram Presvyatoy Yevharistii) oldu. Katedralin giriş kapısının en yukarısında Latince ‘Tek Tanrıya Onur ve Şöhret’ yazısı bulunmakta. Bu muhteşem yapının iç kısmı ise sizi altın süslemeler, melek heykelleri ve dev sütunlarla karşılıyor. Katedrale bağlı bir erkek manastırı faaliyet göstermektedir.
Bernardine Manastırı / Andrey Kilisesi (Bernardinskiy Monastır / Tserkov Andreya)
Bernardine Manastırı yeni adı Andrey Kilisesi) , 15.yüzyılında yapılmış İtalyan rönesans tarzında bir manastır kompleksidir. Kompleksin Kuzey tarafında rahip hücreleri inşaa edilmişti. Bernardin Manastırı’ınn ilk ayini 13 Aralık 1611 yılında okunmuştur. O zamandan beri bu manastır Andrey Kilisesi adını almıştır. Yapının ön cephesinde Bernardin Tarikatı azizleri, Meryem Ana ve Aziz Pyotr ile Pavel heykelleri bulunmaktadır. Kilisenin sol tarafında ise çeşitli efsaneler ile meşhur bir kuyu görebilirsiniz.
Pototskiy Sarayı (Dvorets Grafof Pototskih)
Pototski ailesi, bir zamanlar, Avrupa’nın en güçlü ailelerinden birisi olarak tanınırlardı. Bölgedeki Polonya hakimiyeti bitince, Pototski ailesinin bireyleri, bölgede hızla yükselmişlerdir. 1880’li yıllarda inşa edilen Pototski Sarayı, Fransız mimar Louis Dauvergne tarafından yapılmıştır. 20’nci yüzyılın başında, bu özel mülke, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından el konulmuştur. 1972 yılında burada büyük bir restorasyon çalışması yapılmıştır. 2000’li yılların başında ise, saray, Ukrayna Cumhurbaşkanı ikametgahı olarak tahsis edilmiştir. Ziyarete açık salonda, 1996 yılında ziyarete açılan sergi salonu gezilebilmektedir. Burası, resim galerisi olarak kullanılıyor.
Bunun dışında; eski eczane şişeleri, eski ahşap kavanozlar, antika terazi ve malzemeyi eritmek ve öğütmekte kullanılan havan ve ilaçlarını sergileyen Ecza Müzesi, tuzlu çikolata bile yapan Çikolata Fabrikası, 1897 yılında Neo-Rönesans stilinde yapılmış Opera Binası, bütün ünlü mağazalar, kafeler, publar ve restoranların bulunduğu cadde Şevçenko Bulvarı, eşsiz mimarisi ile önem kazanmış Virmenska Sokak ve Ermeni Kilisesi’ni gezebilirsiniz.
Ayrıca; tüm Lviv’i yüksek noktasından görmek istiyorsanız Yüksek Kale (Vısokiy Zamok)‘ye tırmanınız. Biraz yorucu olabilir, ama buradan gerek şehri ve gerekse çevresinin muhteşem manzarasını görebilirsiniz.
Ve burada tavsiye edeceğim son şey, Lviv’de kahve içmektir.
Şehirde, kahve içmek tam bir kültür özelliğidir. Kahve buraya ilk kez 1683 yılında Türklerden kalma bir kamp alanında bulunup getirilmişti. ,Kahve buradan Orta Avrupa’ya yayılmıştır.
Günümüzede Lviv şehri tam bir kahve ve çikolata cennetidir.